26 Ağustos 2015 Çarşamba

Affet Nefret Ettim Senden..


her arkamı döndüğümde
sırtımda hissettiğim acının sebebiymişsin sen
gülerken kötülüğünü gülümsemene
ağlarken sinsiliğini göz yaşlarına gizlemişsin
çiğ süt emmişsin sende
ne de olsa insansın nihayetinde
aynaya baktığında gördüğün şey
yattığında içinde konuşan şey
rahat bırakıyor mu seni
korkuyorum senin için
boğulacaksın kendi karanlığında
dost sandıkların çamura bulayacak kalbini
için acıyacak
üzülüyorum
nasıl saklamışsın kötülüğün karanlığını
masmavi gözlerin ardına
sözler acıtır
sözler yalandır da
gözlerde mi sahtekarmış
düşünmez miymiş insan
kılavuzu karga olanın
burnu pislikten kurtulmazmış
şimdi içimde az insanın yarattığı
bir şey yarattın,kendine özel tamamen
affet,nefret ettim senden!...

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Ben Olmamalıyım..



Bazen ben olmamalıyım diye düşünüyorum.

bu da o anlardan biri...

"yanında birini bul ve mutlu ol.

hayatı bırgalamaktan vazgeç.

uğraşma artık.

bırak ve gidişini izle..."

biri gelse de çekip alsa dimi...

kurtarsa düşüncelerden.

sabah güneşinin telaşını silse yüzünden.

bende yapabilirim diyor kelimelerim.

bende ona onun gibi davranabilirim.

gelmeyecek hiç...

sabah güneşi hep telaş getirecek bana.

uykumun en güzel yerinde,

rüyamın en tatlı sahnesinde,

hayatımın tamda ortasında ...

geldiğini anlamak zor değil.

öyle bir şey ki

dokunduğunda bilirsin senin olduğunu.

baktığında ve gerçekten gördüğünde anlarsın.

çokta zor değil...

benim için varsın sen.

ben olmasam olmazsın.

benim istediğim kadar varsın...

eğer ben söylersem

kelime olursun...

susarsam sessizlik...

dinlemek istersem bir şarkı...

çok zamansız bir zamanda 10 dakika...

eğer ben istersem benimsin.

seninse istemene bile gerek yok.

ben zaten seninim...

her şey buram buram huzur koktuğu nda

orada ol benim için olurmu
...

16 Ağustos 2015 Pazar

Başka Bir Zamanda Tanışsaydık, Baba... ?

 Başka Bir Zamanda Tanışsaydık, Baba... ?


bir zaman once annem attigi bir mailde ruyasinda babamla ilk defa tanistigimi gordugunu yaziyordu. mailin o kismini gormezden gelmis gibi geri yazdim. halbuki o gunden beri aklimda o cumle.

birkac gun once de friendfeed'de birileri hastanedeki bir dogumu anlatirken bir baba adayinin cocugu dogar dogmaz dogumhaneye gizlice soktugu telefonundan bu ilisikteki parcayi caldigini yazdi.
kendi dogumumla ilgili birkac hikaye biliyorum ama insan yine de babasinin halini merak ediyor. bayilmadigini, kendinden gecmedigini biliyorum. aslinda halini degil de, o anki hislerini, yuzunun aldigi hali merak ediyorum. veya hepsini gectim annemin ruyasindaki gibi tanissaydik ne olurdu yuz ifadesi. acaba diyorum, annemin ruyasindaki o ana da gider miydi bu parca.
cok farklı. insan büyüyünce, zamanla arasındaki bağların daha da seyrekleştiğini görünce ve eksik birşeylerin olduğunu sezince içten içe acı çekebiliyormus. arada ki iletişimsizlikten mi yahut kişinin duygusuzluğundan kaynaklanan bir problem mi bilemiyorum ama yüzünüze baktığında sizden birşeyler bekliyormuş havası, o yılların verdiği yıkılganlık ve sevgiye olan ihtiyacın suratındaki kederli yansıması buruk bir duygu yaşatıyor insanda. yıllarca vurgulu bir biçimde ''baba'' diye hitap etmeyecek kadar kopuksanız.. anlamdan uzak olduğunuzu daha cok anlıyorsunuz.

4 Ağustos 2015 Salı

Deniz Feneri Gibiyiz Artık..

Nasıl girdik birbirimizin aklına?
Çarpıştık mı? Hayır.

Yıldırım çarpması mıydı?
Yok canım! Sen zaten paratoner gibiydin, benim fırtınalarım ise çok baska kalplerin coğrafyalarında esiyordu.

Tanıştık, birbirimizi tanıdık mı?
Tanıştığımız pek söylenemez, birbirimizi tanıdığımız ise hiç söylenemez...

Yavas yavas birbirimize alıştığımız için mi oldu bütün bunlar?
Hayır. Bir türlü alışamadık birbirimize.

Sen hâlâ irkiliyorsun!
Ben hâlâ laflarımı karıştırıyorum...

Doğrusu şu ki, birbirimizin yanından gelip geçerken, ne olduysa oldu işte, takıldık,
hatta yapıştık sanki...

Senin gözlerin kaldı bende, benim sözlerim sende...
Senin başını öne eğişin, gülüşün, onca kalabalık içinde kendi başınalığın iz bıraktı bende...
Benim bakışlarım kaldı sende...
Senin yürüyüşün, benim duruşum...

İki de bir çıkan bir kopça gibi, ikide bir açılan çıtçıt gibi
Bir bağlandık, bir koptuk; bir takıldık, bir ayrıldık.
Her ayrılışta kimselerin anlayamadığı, işitemediği küçük bir "çıt" sesi çıktı belki.
Ama o her "çıt" kemiklerimiz kırılıyormuş gibi acı veriyordu...

Ayrılık dediğim, öyle melodram sahneleri değil elbette.
Kalpte bir sızıntı, esirgen mi? bir bakış ve inatçı bir suskunluktu bizim için ayrılık...
En beteri ise davranış dilimize dökülmüş inkâr ve reddetmeydi...
Anlayamadık gitti bunu.

Başımıza gelen bu tuhaf şeyi yok saydık;
Güldük geçtik bazen, başka şeylere yorduk.
Üzerine gitmedik.
Ama üzerinden de geçemedik iste!

Birbirimizden ayrı, kendi hayatlarımızın ırmağında akıp durduk.
Asklar, acılar yaşadık; sevdik, sevildik, sevindik, üzüldük.
Yine de benim aklımın kuytusunda hep sen vardın, senin aklinin kuytusunda hep ben...

Sen hep ortalarda görünmemi istedin, ben de seni hep görebilmeyi...

Birbirimiz için "deniz feneri" gibiyiz artik.
Işıkların yanmadığında kötü oluyorum.
Işığımı göremediğinde telaşa kapılıyorsun.

Biliyorum, biliyorum.
Ve kayalıklara çarpmadan yol alabilmek için,
bundan böyle birbirimizin iyice uzağından geçeceğimizi de biliyorum....